Türkiye'de 20 bin kişiye özel elbise dikiyor


Nette dolaşırken bulduğum güzel bir yazıyı  Hikmet Alcan'nın başarısını sizlerle paylaşmak istedim.evet buyrun okuyun.


Kişiye özel bir sanatkar Hikmet Alcan. Terzilik maharetini her müşteride ayrı sergiliyor. Makine kullunmudun dikilen elbiseleri sadece ve sadece sahibi taşıyor. Müşterileri ise Hikmet Usta'dan başkasını tanımıyor.
Politikacıdan işadamına, sanatçıdan sporcusuna kadar yaklaşık 20 bin kişiye özel elbise diken Hikmet Alcan, 1987 yılından bu yana bütün ünlülerin beden kalıplarını biliyor. Ünü sadece yurtiçiyle sınırlı kalmayan Alcan, Avrupalı moda okullarından bile öğrenci kabul ediyor. Bunun sırrı ise sadece bir ceketi altı günde elle dikmesi, kişinin vücut ölçülerine göre dizayn (kup) belirlemesi.
1965 yılında Kars'ın Selim kazasının Bayburt köyünde dünyaya gelen Hikmet Alcan, maddi imkansızlık sebebiyle ailesiyle birlikte 1970 yılında İzmir'e göç etmiş. İlkokuldan sonra maddi imkansızlıklar yüzünden eğitim hayatına devam edememiş. Ailesi onu önce oto tamircisine, ardından da Kemeraltı Çarşısı'nda bir terzi dükkanına çırak olarak vermiş. 14 yaşına kadar burada çalıştıktan sonra Alsancak'taki İtalyan kilisesinin altında bulunan ve dönemin ünlülerine elbise diken bir terzinin yanına girmiş. Kalfalığı sırasında sempatik tavırları ve elinin mesleğe yatkınlığıyla kısa sürede İzmir eşrafı tarafından da tanınır hale gelmiş. Askerlik döneminde, komutunlık kendisini 2. Ordu'nun dikimevine ustabaşı olarak atamış. Burada kendisini master yapan biri olarak gören Alcan, mesleğini daha ileri seviyelere taşımış.
Askerlik dönüşü cuma namazında Cenab–ı Allah'a hitaben, "Bak bana vereceksin, iki elimle yakana yapışıyorum ancak bana verip de kendini unutturacaksan istemiyorum. Ona göre akit istiyorum." diyerek niyazda bulunan Hikmet Alcan, bir makine ve bir sandalye ile Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde küçük bir dükkanla işe başladığını, beş yıl içerisinde 80 yıllık meslek erbabı konumuna geldiğini ifade ediyor. Hikmet Alcan, "Biz pahalı bir markayız. Bu işi yapmak için de en az 200 yıllık bir birikim gerekiyor. 25 kişi, içeride harıl harıl çalışıyor. Bunlar, el emeği göz nuru. Sadece bir ceket, 6 günde dikiliyor. Yan dikişleri haricinde hiç makine kullanılmıyor. Türkiye 'de 70 bin terzi varsa biz birçoğuna göre rüya âlemindeyiz." diyor.
Kişiye özel tasarım sayesinde müşterilerinin başka elbise alma ihtiyacı hissetmediğini belirten Alcan, "Bizim müşterilerimiz başka hiçbir yerden elbise almazlar. Sadıktırlar. Biz yeni gelen bir müşterimizi, yamama giymeyin diye uyarırız, çünkü gardroplarınızı açtığınızda gömlek bir marka, ceket bir marka, kravat bir marka, pantolon bir markadır, bunlar ayrı ayrı şeylerdir. Hepsinin de kupu (dizayn, şekil, görüntü) ayrıdır. Bunu göremezler, farkına varmazlar. Biz kişinin kendi kuplarını çıkarırız." diye konuştu.
Pantolon, gömlek, ceket ve diğer elbiselerin gelişi güzel alınmasını toplama bir otomobile benzeten Alcan, kasanın, motorun ve direksiyonun başka olmasından dolayı birbiriyle uyum sağlayamayacağını aktarıyor. Kendilerine gelen müşterilere önce bu konuda bilgi verdiklerini, sonra da gardrobunu bir kalıba ve düzene soktuklarını anlatıyor. Bu sayede yamama giyimden kurtulan bir kişinin, fiyatı ne olursa olsan farklı modellere yönelmeyeceğini ifade eden Alcan, "Konfeksiyonlarda bir kalıpla herkesi giydiriyorlar. Biz kişiye özel, kendi metotlarımızla kalıplarını çıkarıyoruz. Bizim size çıkardığımız kalıbı ise hiç kimse alamaz. Klasik terzi tipi değil, modern bir görüntü. Kişinin kilosu varsa bunu dikim ve kesimle en az 15 kilo aşağıya indiriyoruz. Boy kısa ise onu uzun gösterecek bir kup meydana getiriyoruz." dedi.
Hikmet Alcan'ın sözlerini en iyi, zanaatkâr ile sanatkâr arasındaki ayrım özetliyor. Son yıllarda bu iki kavramın karıştırıldığını, bu yüzden sanata verilen değerin azaldığını aktaran Alcan,"Zanaatkâr, ustasından öğrendiği gibi yapı taşlarını sıralayabilen insan. Sanatkâr ise hem bunları sıralayabilen hem değişik tonlar verebilen kişidir. Sanatçı ise bütün bunları kendiyle birebir ifade edendir."diyor. Alcan'a göre, Şimdiki zanaatkârlar, ustasından öğrendiği gibi yapı taşlarının sıralamasını dahi eksiltmiş. Sanatkâr olabilmek için hem ustadan öğrendikleri gibi sıralamak hem de değişik tonlar verebilmek gerekir. "Henüz Sanata geçemediler, zanaatkâr kaldılar, hattâ onu da eksilttiler. Sanatçı, anlattığım bütün bu işleri yapabilen kişidir." şeklinde konuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder